Sufi’nin Amacı
Hz İnayet Han
Sufilerin hayattaki amacı, herhangi bir dinden farklı olmak ya da herhangi bir toplumu kötüye kullanmak değildir. Hristiyanlık, Budizm, Yahudilik, Hinduizm veya başka herhangi bir din ne olursa olsun, Teosofi Derneği, Yeni Düşünce veya Hıristiyan Bilimi olsun, hangi zayıflıkları, hangi hataları barındırdığını değil ancak her şeydeki iyiyi görür; çünkü dünyadaki her varlık kendisi için en iyisini yapar, değilse, en azından bunu yaptığını düşünür. Sufi’nin amacı tüm dünyanın amacıdır: bu bilgiyi; ama aynı zamanda farklılıkları aramak değil, başkalarıyla uyum sağlamayı ve birlikteliği istemesidir. Bu nedenle amacı ikiliği değil, birliği görmektir ve bu aslında tüm dinlerin amacıdır; tek fark, bu amacın dünyanın evriminin farklı aşamalarında az çok açıkça ilan edilmiş olmasıdır.
Tanrı, mükemmelliği kendi kendine yeterliliğinde yatan aktif, mükemmel Bilinç olarak var olur; tezahürde aktif görünür. Orada da Sufi, Tanrı’nın birliğini görür. Tanrı’yı her zaman gözlerinin önünde tutar. Arkadaşlarından, babasından veya annesinden aldığı herhangi bir nazik davranışın Tanrı’dan alındığını kabul eder: Tanrı, baba ve anne veya arkadaş aracılığıyla çalışır. Hissettiği herhangi bir yükümlülük, herhangi bir şükranı, Tanrı’ya karşı hisseder. Dostluğu, ebeveynleri, akrabaları, arkadaşları veya sevgilileri için hissettiği sevgiyi Tanrı’ya atfeder.
Sufi şairlerinin şiirlerinde sevgilinin buklelerine sıklıkla atıfta bulunulur. Şair, Tanrı’nın sevgili olarak göründüğünü görür. Tanrı’nın ebeveyn veya arkadaş olarak göründüğünü tanır. Her nefesiyle Tanrı’nın adını tekrarlar ve bu nedenle her nefesin o kadar değerli olduğunu düşünür ki, dünyadaki hiçbir şey ona eşit olamaz.

Sufi Yolunun amacının bir şifacı olmak ya da medyum olmak veya ruhlarla iletişim kurmak, fenomenler dünyasını analiz etmek veya kişin kendini bir peygambere veya efendiye bağlamak istemesi olup olmadığı, Tanrı’nın varlığına mı, yoksa cennetine mi ulaşmak istediği? veya belirli bir dine uyup, onu takip edip etmediği sorusu ortaya çıkabilir. Cevap şu ki, Sufi Yolu bunların hiçbirini hedeflemez.
Şifacı olabilmek, bir doktor faturası ödemeden kendilerini ve arkadaşlarını iyileştirip, bir doktorun yardımı olmadan tedavi edilebilmek için mistik bilgi isteyen birçok kişi var. Bu ve diğer arzular, daha yüksek bir hedefe giden yolda bir Sufi’ye gelebilir. Yolculuğunda bunlar ile karşılaşıp deneyimleyebilir , ancak bunları hedefleyerek oralarda kalmak, sanki bir arkadaşıyla buluşmak için istasyona gitmeyi planlıyormuş, fakat diğer tanıdıklarla konuşmak için yolda durmuş ve istasyona çok geç varmış gibi olurdu.
Sufiler Tanrı’nın varlığını mı arıyor? Bu herhangi bir peygamberin veya efendinin arabuluculuğuna mı bağlı? Bunun cevabı da hayır. Sufi Tanrı’nın varlığını aramaz, çünkü bir varlığın olduğu yerde ikilik vardır ve amacı Birliktir. Birlik içinde varlık olamaz. Kendisini sonsuza dek herhangi bir ustaya bağlamaya çalışmaz. Cennete gitmek istemez, çünkü cennetin her yerde olduğunu görür.
Hayal gücü, bir insanın Tanrı’nın varlığını önüne getirmesine yardım ettiğinde, Tanrı kendi kalbinde uyanır. Sonra bir söz söylemeden önce Tanrı tarafından duyulur; bir odada dua ederken, yalnız değildir: orada Tanrı ile birliktedir. Tanrı onun için en yüksek gökte değil, onun yanında, onun önünde, O’ndadır; o zaman cennet yeryüzünde ve yeryüzü cennettir; o zaman hiç kimse onun için Tanrı kadar yaşıyor değildir veya Tanrı olarak onun için anlaşılabilir değildir ve bilincinden önceki isimler ve formların hepsi O tarafından kaplıdır. O zaman söylediği her dua kelimesi yaşayan bir sözdür. Sadece ona bir lütuf getirmekle kalmaz, etrafındaki herkese de nimet getirir. Bu tür bir dua, dua etmenin tek gerçek yoludur ve onunla dua ile yerine getirilmesi gereken amaç yerine getirilir.
O zaman amacı nedir? Kelimenin olağan anlamında deneyimin olmadığı o deneyime ulaşmaya çalışır. İki eğilim vardır: bizi bu çeşitlilik dünyasına getiren tezahür eğilimi ve bizi geldiğimiz duruma geri götüren hareketsizlik eğilimi. Mükemmellik, yalnızca tezahür etmeyende veya tek başına tezahürde değil, her ikisinin birleşmesindedir.

Tezahüre doğru giderken ruh, en ince titreşimlerden en kaba fiziksel titreşimlere kadar, temas ettiği tüm farklı düzlemlerde etrafında toplanmıştır. Ama bu aynı zamanda Yaradan’ın mükemmelliğidir. Düşük olmasaydı daha yüksek olanın tadını çıkaramazdık; acı olmasa tatlının tadını çıkaramazdık. Hepsi en iyi olsaydı, en iyisinden zevk almazdık. Sadece bir renk olsaydı, hiçbir rengin tadını çıkarmazdık. “Rab, kafur, pamuk ve kemiğin hepsinin beyaz olduğu düşünülen bu dünyada yaşamama izin verme!” diyen bir şairin sözlerini hatırlıyorum. Ne kadar çok renk varsa, ne kadar çok renk tonu, zevkimiz o kadar büyük olur. Tek bir mükemmelliğin yapılabilmesi için bin, yüz bin kusur yaratılır. Tıpkı bir sanatçının resim yapması gibi. Renkleri ve fırçaları var; figürü çiziyor; ve ya ilk vuruşta ya da onuncu, yüzüncü ya da binde doğru yapar.
Sufi’nin görevi örtüleri çıkarmaktır. Kişinin ruhu o kadar farklı titreşimlerle kaplıdır ki kendini göremez. Sufi, dalınçlarıyla, uygulamalarıyla önce fiziksel bedeni çıkarır ve onsuz görebileceğini gözlemler. Sonra kendini insanın düşüncelerinde ve duygularında yaşadığı astral düzlemden kurtarır ve o düzlem olmadan farkında olduğu şeyi görür. Bilinç, küçük bir fenerle önünde duran bir perde gibidir. Fenerin yansıması perdenin üzerine dökülür ve perdenin izlenimleri alan belirli bir bölümünü ayırır veya sınırlar.
Sufi kendini gerçekleştirmek için çabalar ve bu kendini gerçekleştirmeye ilahi ideali, Tanrısı aracılığıyla ulaşır. Bununla nihai hedef olan ve her ruhun özlemi olan gerçeğe dokunur. Bu sadece idrak değil; kelimelerin açıklayamayacağı bir mutluluktur. Bu bir huzurdur, her ruhun özlemi olan huzurdur.
Ve ona nasıl ulaşıyor? Tanrı’nın varlığını uygulayarak; tüm varlığın birliğini fark ederek; günün her anını bilinçli veya bilinçaltı olarak çalışarak, sürekli ortaya çıkan yanılsama dalgalarına rağmen gerçeği vizyonunun önünde tutarak, bakışlarını mutlak gerçeklerden saptırarak. Ve herhangi bir mezhep, kült veya inanç ne olursa olsun, ruhlar bu nesneye doğru çabaladığı sürece, bir Sufi için hepsi Sufi’dir. Sufi’nin tüm farklı dinlere karşı tutumu saygıdır. Dini insanlığa hizmet etmektir ve tek elde edeceği Hakikatin farkına varmaktır.
Hz. İnayet Han’ın Sufi Öğretilerinden